Türkiye’nin başında iki başbakan var. Erdoğan ve
Davutoğlu. Türkiye’nin ciddi bir
cumhurbaşkana ihtiyacı var. Sorumluluk bilinci yüksek, ölçülü, yapıcı,
çözümleyici, çoğulculuğu ve demokratik
kriterleri esas alan, tarafsız bir cumhurbaşkanına!. Erdoğan gibi sorumsuz,
gayri ciddi, son derece milliyetçi, ırkçı ve mezhepçi bir kişi cumhurbaşkanlığı
yapamaz. Kaldı ki zaten yapamıyor, bir türlü başbakanlığı bırakamıyor.
Erdoğan çok sorumsuzca hareket ediyor ve her konuşması ve
sözüyle kutuplaşmayı derinleştiriyor, şiddeti tırmandırıyor. Söylemek
istemezdim ama son günlerde Devlet Bahçeli’den daha fazla milliyetçi ve faşizan bir üslup kullanıyor.
Öyle ki bu üslubu Devlet Bahçeli’yi dahi rahatsız ediyor, kaygılandırıyor.
Türkiye’nin içinde bulunduğu bu şiddet ortamını Erdoğan ve
AKP’nin politikalarından ve üslubundan bağımsız ele alamayız. Direkt AKP’nin
politikalarıyla bağlantılı gelişmelerdir. Erdoğan ve partisi AKP’nin soykırım
ve tasfiye siyasetinde ısrar etmesi, Türkiye’yi büyük bir kargaşanın ve kaosun
içerisine soktu. Bu siyasetin sonucu olarak bugün Bakure Kürdistan ve
Türkiye’de milyonlarca insan ayakta. Bu isyan dalgası sadece Türkiye ile de
sınırlı değil. Bölgede ve Dünya’da tüm Kürtler ve demokratik kamuoyu Türkiye’ye
ve AKP’ye büyük bir öfke kusuyor. Yer yerinden oynuyor. Erdoğan ve AKP
yetkilileri her konuştuğunda bu isyan dalgası daha bir büyüyor ve çoğalarak
yayılıyor.
Sorumlu yaklaşan devlet adamları, bu büyük isyan hareketi
karşısında hemen başını iki elinin arasına alıp önce derinliğine bir düşünür.
Nerede, nasıl yanlış yaptığını anlamaya çalışır, politikasını gözden geçirir.
Bir ülkenin yöneticileri birikmiş ve kangrenleşmiş yüzyıllık tarihsel sorunlara
bu kadar sorumsuzca ve laubali
yaklaşamaz. Fakat maalesef Erdoğan ve AKP böyle yaklaşıyor. Milyonlar ayağa
kalkmış, Erdoğan ayağa kalkan milyonlara ‘‘bir avuç sokak çetesi’’ diyor. Evde insan
kalmamış, milyonlarca insan sokaklara dökülmüş, sokaklara dökülen bu insanlar
Erdoğan’ın nezdinde ‘bir avuç sokak çetesi’ oluyor. Milyonların iradesine bu
kadar saygısızca yaklaşan, toplumu aşağılayan ve gerçeklere gözünü kapatan bir cumhurbaşkanı düşünülebilir mi?
Vandalizmin kendisi bu değil midir? Erdoğan ve AKP yetkilileri her konuştuğunda
sokağa dökülen insanların sayısı artıyor,
sokağın sesi daha fazla yükseliyor ve şiddet tırmanıyor. Çünkü Erdoğan
ve AKP yetkilileri, Kürtlere, Türkiye toplumuna hakaretler yağdırıyor, isyanı
ve şiddeti teşvik ediyorlar.
Erdoğan ‘‘İŞİD ile PKK arasında fark yok… Kobani düştü,
düşecek’’ diyor. İŞİD ile olan
ortaklığını ilan ediyor ve savaş
kararını açıklıyor. Ardından AKP’ye hizmette kusur etmeyen algı yaratıcıları
Kandil’in savaş baronluğu yaptığını ve Kobani’yi bahane ederek savaşı
geliştirmek istediğini söylüyor. Kandil’i savaşı geliştiren taraf olarak
göstermek kadar akıl yoksunluğu olamaz. Ve Kobani kadar büyük bir olayı ‘savaş
bahanesi’ türü ifadelerle ele almak kadar cahilce bir yaklaşım da olamaz. Böyle düşünüp ve böyle yazanlar için tek bir
cümle ile şunu söylemek istiyorum. Ey fikir insanı geçinen sayın aydınlar; Kürt
sorunu ile alakasız düşündüğünüz Kobani, yüzde yüz Kürt sorununun kendisidir.
AKP bir taraftan Kobani’ye ve Rojava’ya karşı soykırım ve tasfiye siyasetini
yürütecek, diğer taraftan Türkiye’de Kürt sorununu mu çözecek? Gerçekten siz
buna inanıyor musunuz? Peki kimi buna inandıracaksınız? Hangi Kürdü bu
siyasetle ikna edeceksiniz? Sayın aydınlar, Kobani dediğiniz yer Kürdistan toprağıdır. Bakure Kürdistan’ın bir
parçasıdır. Kobani, Suruç’tur, Pirsuz’dur. Kobani Dünya’nın bir ucu değil,
Kobani senin yaşadığın mahallenin karşısıdır, kapı komşundur. Kobanili her sabah sana günaydın diyen komşundur,
kabul edersen arkadaşındır, dostundur, dertdaşındır, sırdaşındır!…
AKP’nin Kobani’ye bakışı Kürt sorununa, Kürtlere bakışıdır. Ayağa kalkan milyonlar Kobani’ye
böyle bakıyor. AKP bu bakışı dikkate alacak mı, almayacak mı? Sorun burada
düğümleniyor. Maalesef mevcut gidişat
AKP’nin ezberini bozmadığını gösteriyor.
Kürtler Kobani’ye yapılan saldırıları 9 Ekim uluslararası komplosunun bir devamı
olarak görüyor. Roboski ve Paris katliamının daha stratejik ve derinlikli bir
biçimi olarak ele alıyor. Daha gerilere gidersek Zilan ve Dersim soykrımının güncellenmesi olarak
bakıyor. Ve bu bakış çok doğru bir bakıştır. İşte Kürtler için Kobani’nin böyle
bir anlamı vardır.
Fakat AKP ve çevresi sorunu ısrarla tersinden ele alarak
farklı bir algı oluşturmaya çalışıyor. Erdoğan ve AKP Kobani’nin düşmesi için
elinden geleni yaparken, utanmadan bir de çözüm sürecinden bahsediyorlar. Eğer
bir savaş baronluğundan bahsedilecekse bu baronluk işini Erdoğan ve AKP’nin
kendisi yapıyor.
Bugün Bakur sınır
hattının önemli bir kısmı İŞİD’in denetimi altındadır. İŞİD, Türkiye’nin ve
dünyanın gözü önünde bu hattı denetime aldı. Şimdi bu hattan sürekli olarak
Kobani’ye ve Mürşitpınar sınır kapısına saldırıyor.
Angajman kuralları her gün onlarca top ve füze ile ihlal
ediliyor. AKP ise top atışlarını gerekçe göstererek köyleri boşaltıyor.
Angajman kurallarını ihlal eden İŞİD çetelerine karşılık vereceğine halka
yöneliyor, Pirsus’u boşaltmaya çalışıyor. Nedeni açıktır. AKP
tampon bölgenin Bakur ayağını hazırlıyor. Ve bu kirli planın bir parçası
olarak top atışlarının danışıklı olduğu görüşü kuvvet kazanıyor.
Öte yandan AKP kendisinin neden olduğu halkın ve toplumun en
meşru hakkı olan protestoları ve ardı sıra gelişen sokak çatışmalarını,
PKK-Hizbullah çatışması gibi yansıtıyor. Bu çok iyi planlanmış bir algı
operasyonudur. AKP bu operasyonla bir;
Kürtleri birbiriyle çatıştırmak istiyor. İki; tekrardan bir PKK ve Hizbullah çatışması
yaratmayı hedefliyor. Böylece faşist İŞİD çeteleri ile olan ortaklığını
gizleyerek dikkatleri kendi üzerinden farklı bir yöne kaydırmak istiyor.
Kürtler bu kirli ve tehlikeli oyuna gelmemelidir. Bu devlet yüzyıldır aynı şeyi
yapıyor, Kürtleri birbirine kırdırtıyor. Artık Kürtler Türk devletinin bu
iğrenç siyasetine dur demelidir. Kendisini kullandırtmamalıdır.
Dün olduğu gibi bugün de
Kürt halkı büyük katliamlarla karşı karşıyadır. Bu halk artık bu
katliamcı siyasete YETER demekte ve kendi kaderini kendisi tayin etmektedir.
Demokratik çözüme gelmeyen, müzakereyi reddeden devlete karşı Kürt halkı da
kendi çözümünü ortaya koyacaktır. Gelinen aşamada bu kaçınılmaz bir sonuçtur.
Direniş bu sürecin can damarıdır. Hiç kimse de Halkımızın ve demokratik
güçlerin bu büyük direniş ve özgürlük kalkışını kıracak ve pasifleştirecek
tutumlara girmemelidir.
Besê Hozat
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi
www.navendalekolin.com - www.lekolin.org - www.lekolin.net –
www.lekolin.info